|
| Oyun Tanıtımları! | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
blacklord
Mesaj Sayısı : 180 Yaş : 32 Kayıt tarihi : 12/08/08
| Konu: Oyun Tanıtımları! Ptsi Ağus. 18, 2008 2:54 pm | |
| Battlefield:Vietnam
Sistem Gereksinimi
Pentium III & 1.7 Ghz İşlemci
512 MB RAM
128 MB’lık NVidia GeForce FX 5700, ATI Radeon 8500 Ekran Kartı __________________________________________________________
Battlefield efsanesinin internet cafeleri altüst eden ünü beraberinde bir dizi expansion pack’i de getiriyor. Geride kalan ek paketler Battlefield: Secret Weapons of World War 2 ve henüz esamesi okunmayan Road to Rome da bu efsanenin büyümesinde önemli paya sahipti. En son Battlefield ek paketi ise, savaşların oldukça gündemde olduğu bir dönemde çıkacak ve adından da hayli anlaşılacağı gibi yüzyıla damgasını vuran Vietnam Savaşı’nı konu alacak. Vietnam Savaşı deyip de Full Metal Jacket’dan bahsetmemek olmaz. Filmi bilenler için söyleyeyim, oyunun tadı f.m. jacket filminin tam tersi, yani huzurlu bir biçimde vietnama girişebileceğiniz bir oyun tasarlanmış.
Digital İllusions Firması’nın hazırladığı oyunun genel çerçevesini başlıklar altında özetleyecek olursak:
Atmosferik yapı: Oyun konu icabı 20. yüzyılın ortalarından koparak gelen bir film havasını taşıyor. Vietnam savaşının yıllardır filmlere konu olan havası, vietcong'ların akıl almaz savaş taktikleri ve cangılların gürültüleri oyunun atmosferine katkıda bulunan temel öğeler olarak göze çarpıyor. Oyundaki silahlar, jetler ve tanklar döneme ait tüm özellikleri korunarak bizlere sunuluyor. Bir başka deyişle bir Vietnam Savaşı filminin başrol oyuncusu olmanız için ideal bir atmosfer yaratılmış.
Yenilikler : Oyundaki en çarpıcı yenilik sanırım helikopter gibi bir bebeğin savaş alanını toza boğması olmuş. Evet artık helikoptere atlayıp bayrağımızın hemen tepesinde savunma görevi yapabilecek, uçan bir tank misali saldırılara yardım edebileceksiniz. Bu yeni araç eklentilerinin oyunun dengesini bozmaması için de hayli özen gösterilmiş ve helikopterleri düşürmek için çeşitli imkanlar tanınmış, ama burada söylemektense oyunda deneyerek bulmak daha eğlenceli olacaktır J
Bir başka yenilik boyutu oyunun görsel tekniğindeki değişiklik. Grafikler daha geliştirilmiş görünüyor. Karakterimize şapka ve diğer giyim aksesuarları ile farklı bir hava verebiliyoruz. Yeni modellemeler ve kaplama teknikleri ile karakterler üzerlerindeki ayrıntılarda, mekanların dokularında ve araçların görünümlerinde farkedilebilir değişmeler(gelişmeler) meydana gelmiş.
Taraflar da savaşa uygun biçimde Amerikan güçleri ve Kuzey Vietnam Güçleri olmak üzere iki çeşit. Daha önceki serilerde allies ve allied biçiminde seçim yaptığımız ekranı hatırlarsınız. Bu ekran da kısmen değişiyor. Taraflara göre seçtiğiniz kişinin silahları da oldukça farklılaşacak. Örneğin Amerikan assault’u lav silahına sahip olurken vietnam güçleri başka silahlarla başlayacak, vietnam engineer’i spawn point açabilen bir shovel kullanabilecek.
Görsel yeniliklere dönecek olursak, Vietnam’ı bekleyenlerin merak ettiği bir soru vardı : “Bu vietnam expansion paketinin haritaları bizi ne kadar tatmin eder?”
Bu soruya Digitall Illusions firmasının baş tasarımcısı AJ Marini şu yanıtı veriyor :
“sizin de belirttiğiniz gibi savaşın konusu icabı oyun alanı Güney Doğu Asya ile sınırlı olsa da alan çeşitliliği bakımından bu paketin orijinal Battlefield ve ilk expansion paketinden geri kalacağını hiç sanmıyorum !” Dağlar, ovalar, yıkılmış şehirler ve nehir deltalarının bu oyunda mevcut olduğunu da ekleyince Marjini’nin sözleri daha kulağa hoş geliyor
Diğer yenilikleri birer cümle ile özetleyecek olursak :
- Araçlara binen yolcular artık araç seyir halindeyken de silahlarını kullanabilecekler. - M-16, M-60, and AK-47 silahları ve UH-1 Huey helikopterleri... - Kuzey Vietnam Gücü için, bubi tuzakları kurabilen özel “Vietcong” gerillası... - Havada taşınabilen tanklar, botlar... - Yenilenmiş ses sistemi... Sayfa başına dön Aşağa gitmek | |
| | | blacklord
Mesaj Sayısı : 180 Yaş : 32 Kayıt tarihi : 12/08/08
| Konu: Geri: Oyun Tanıtımları! Ptsi Ağus. 18, 2008 2:55 pm | |
| Sistem Gereksinimleri
Pentium IV 2 GHz İşlemci
256 MB RAM
64 MB Hardware T&L-uyumlu grafik kartı
________________________________________________________
İlk olarak 1999 yılında karşımıza çıkan Driver’da, koskoca bir şehirde özgürce dolaşıp çeşitli görevleri yerine getirmeye çalışıyorduk. Bu oyunun ardından tam bir yıl sonra Driver 2 ile karşımıza çıkan Reflections Interactive, yaklaşık 3 yıldır serinin üçüncü oyunu olan Driv3r üzerinde çalışmalarına devam ediyor.
Oyun üzerinde bu kadar uzun süre çalışmalarına rağmen bizlere oyun hakkında fazla bir bilgi ve görüntü vermekten kaçınan yapımcılar sonunda kesenin ağzını da açtılar ve şu an için oyun hakkında oldukça fazla bilgiye sahibiz.
İlk iki oyun arcade özellikleri ile ön plana çıkmıştı. Daha sonra piyasaya çıkan GTA 3 ve Mafia gibi oyunlar ise tüm bunları özgün birer senaryo ile harmanlayarak hem de istediğimiz arabaları kullanma fırsatını vererek yapmayı başarmışlardı. Bu iki oyunun Driver’dan esinlendiği gibi şimdi de Driv3r ile rollerin değiştiğini görmekteyiz. Bu seferde Driv3r’ın yapımcıları bu iki oyundan birer parça alarak çok daha farklı bir oyun yapma peşinde koşuyorlar. Yalnız eski Driver oyunlarındaki mantığı koruyacak şekilde karşımıza Undercover, Driver ve Survival isimlerinde 3 farklı modta çıkmayı düşünüyorlar. Undercover; aynı GTA 3 ve Mafia’daki gibi bir hikaye modundan oluşuyor. Bu bölümde kahramanımızla tümü birbirini takip eden 30 görevi tamamlamaya çalışacağız. Tüm bu görevlerde aynı GTA’da olduğu gibi arabamızdan inerek başka bir arabayı gasp edebilecek, silahlarımızla etrafa korku saçabileceğiz. Survival modu ise; TV ve Hollywood araba takip sahnelerinin yoğunlukta yaşanacağı bir bölüm olacak. Bu bölümde sürekli aynasızları peşinizde bulacaksınız. Yapımcılar özellikle bu takip sahnelerinde oldukça iddialılar. Piyasadaki en iyi “araba takip simülasyonu” olacak diyorlar. Son oyun modumuz ise Driver bölümü. Bu bölüm, ilk iki Driver oyununda da olan ve etrafta özgürce dolaşıp çeşitli mini oyunları tamamladığımız bir bölüm olacak. Bu şekilde eski oyuncuları da unutmamış olduklarını göstermiş oluyorlar.
Undercover bölümündeki hikaye moduna daha yakından bakarsak; biz Tanner isminde bir polisiz ve araba kaçakçılığı yapan Calita isminde güzel mi güzel bir hatunu durdurmak üzere görevlendiriliyoruz. Bu kaçakçılığı yapan çete, arabaları Amerika’dan önce Avrupa’ya daha sonrada Rusya’ya aktarıyor. Hikaye modu, Miami’de başlayarak önce Frasnsa’ın Nice kentine uzanacak, sonrada İstanbul’da sona erecek. Survival modunda ki araba takip sahnelerinde ise 70 ve 80’lerin ünlü filmlerinin yanında; Ronin, The Driver, Bullitt, French Connection gibi günümüz filmlerinden de esinlenilmiş.
Driv3r’ın Grand Theft Auto serisine en çok benzeyen yanı ise araç çeşitliğinde görülüyor. Kullanabileceğimiz 70 çeşit aracın içinde; binek arabalar, spor arabalar, Van’lar, motosikletler, sürat motorları ve otobüsler de bulunuyor. Yapımcılar özellikle de araç modellemeleri üzerinde fazlasıyla uğraşıyor. Arabalar gerçeğine yakın bir biçimde modellenmenin yanında oldukça etkileyici bir fizik motoru da hazırlanıyor. Bu yeni fizik motoru sayesinde otomobillerin hasar alma noktaları arttırılıyor ve bu noktalardan herhangi birine bir darbe olduğunda o parçanın dağılması ve kopması sağlanıyor. Sadece otomobiller değil tüm çevre birimleri için de bir fizik motoru hazırlanıyor. Yani yolda karşınıza çıkacak herhangi bir şeyin şeklini de ona çarpmanızla değiştirebileceksiniz ve etraftaki bu cisimler sürüşümüzü de olumsuz etkileyebilecek. Ve en önemlisi bu fizik motoru için yapımcılar yaklaşık 4 senedir uğraşıyorlar!..
Oyunda; aralarında İstanbul’un da bulunduğu 3 farklı şehirde bulunabileceğiz. Diğer ikisi ise Fransa’ın Nice ve Amerika’ın Miami kentleri. Büyük ihtimalle de hikaye modunda ki görevleri yapmadan bir sonraki şehre kavuşamayacağız. Hikayemiz Miami’ de başlayıp da, Nice’den İstanbula’a uzanacağı için İstanbul’u oynamak için bayağı bir bekleyeceğiz gibi görünüyor. Eğer esaslı bir final olacaksa beklemeye de değer aslında. Diğer yandan, özellikle de bizler için İstanbul’un nasıl modelleneceği ayrı bir merak konusu ve eğer yayınladıkları trailer’lar da ki gibi bir İstanbul yaratıyorlarsa pekte hoş olacağa benzemiyor. Çünkü trailer’lar da hep eski tarihi evleri görünüyordu. Bu Nice içinde geçerli ama umarız boğazın o muazzam güzelliğini oyuna yansıtabilirler!..
Diğer yandan bu üç şehrin 31.000 gerçek binadan oluştuğunu, her şehir için 30 mil/karelik alan oluşturulduğunu ve her şehre özgü önemli tarihi binalarında özenerek hazırlandığını söyleyelim. Yani üst paragrafta Boğaz manzarası için bulunduğum dilek hiçte gerçekleşmeyecekmiş gibi görünmüyor.
Oyunda her şeyin gerçeğe yakın olmasını isteyen yapımcılar silah çeşitliliğinde de buna özen gösteriyor; Desert Eagle, Baretta, Mac-10 gibi silahların yanında el bombaları da oyunda sizleri bekleyecek. Yine aileler tarafından tepki görecek bir oyun ile karşılaşabiliriz. Söylemedi demeyin!..
Oyunumuz PC dışında X-Box, PlayStation 2 içinde geliştiriliyor. Çıkış tarihi için ise havaların bayağı bir ısınmasını bekleyeceğiz. Yapımcılar oyunu Haziran’ın sonlarına doğru piyasaya süreceğini belirtiyor. Çıkışına yaklaşık 6-7 ay olan bir oyun bu sürelerde kim bilir ne gibi değişikliklere uğrar, orası da bilinmez. Ama şunu biliyorum ki Driver 3 bomba gibi geliyor!. Sizce Rockstar Games, Driv3r’ın detayları açıklandıktan sonra niye apar topar yeni bir GTA oyunu duyurdu dersiniz?... Cevabı çok açık.. Ekran görüntüleri herşeyi açıkılıyor... | |
| | | blacklord
Mesaj Sayısı : 180 Yaş : 32 Kayıt tarihi : 12/08/08
| Konu: Geri: Oyun Tanıtımları! Ptsi Ağus. 18, 2008 2:56 pm | |
| Sistem Gereksinimleri
1.4 Ghz işlemci
256 MB RAM
2700 MB HDD
64 MB ekran kartı
_____________________________________________________
Albion’da yaşayan ufak kahramanımız, her zaman büyük bir savaşçı ve kahraman olma hayali ile yanıp tutuşuyordu. Bazen rüyasında bu hayalinin gerçek olduğunu görüyor ve ilerisi için büsbütün heyecanlanıyordu. Yeni doğan günlerden birisi, diğerlerinden daha farklıdır çünkü bugün kızkardeşinin doğum günüdür. Bir şekilde hediye alıp bunu kızkardeşine sunması gerekmektedir. Ne yapar ne eder bu hediyeyi alır, tam verirken, kasaba haramilerin saldırısına uğrar. Çocuk bir şekilde kendisini kurtarır ve haramilerden saklanır. Yalnız, saldırının bitmesinden itibaren, köyde yaşayan herkes ölmüştür, maalesef ailesi de.
Ah kader ah...
Ne yapacağını şaşırmıştır ufak çocuk ve koşup evine bakmaya gider. Babasının cansız bedenini yerde gördünce yıkılır ve ağlamaya başlar. Bu sırada kafasını kaldırır ve bir haraminin üzerine doğru geldiğini görür. Ne yapacağını bilmez bir halde beklerken saldıran haydut birden bire cansız yere yığılır. Guild of Heroes isimli tarikatın başı Maze, onu ölümden kurtarmıştır ve artık kendi himayesi altına alıp, Guild of Heroes’da onu yetiştirerek büyük bir kahraman haline getirecektir. Çocuk tüm bunlara anlam veremez ve halen ailesinin acısını derinden hissetmekte, intikam ateşiyle de yanıp tutuşmaktadır. Tarikatta seneler süren bir eğitime tabii tutulur ve sonunda artık sağlam bir savaşçı haline gelip, hayatını bu şekilde yürütmeye başlar.
Anlattıklarımın hepsi, Fable hikayesinin başlangıcı, ancak bu kısımların hepsini de tamamen biz oynuyor ve bu gelişimi kendimiz adım adım görebiliyoruz. Xbox’larda çıktığından itibaren ortalığı kasıp kavuran, birçok ödül alan ve hatta oyunseverlerin sadece onu oynayabilmeleri için Xbox aldıran Fable efsanesi, kendisini PC’lerde de gösteriyor. Üstelik, kalitesinden hiçbi ödün vermeden, bizi saatlerce monitör başında çivileyecek atmosferi sağlayacak biçimde.
Birçok türü bir arada barındırıyor. Aksiyon öğelerinden tutun ve adventure öğeleri de ön planda, üstelik karakter gelişimine de oldukça önem verildiği için, RPG’den de nasibini almış. Üçüncü şahıs görünümünden oynanan Fable’da, silahların mod’larına göre birinci şahıs görünümünden de faydalanabiliyoruz. Grafikler, Xbox’takinden aynen alınarak bilgisayarlarımıza taşınmış ancak hiçbir şekilde bir rahatsızlık vermiyorlar ve göze oldukça güzel gözüküyorlar. Kamera kontrolü de tamamen bize ait ve mouse’umuz ile istediğimiz yöne çevirip görüş açımızı ayarlayabiliyoruz. Fable, bu gibi birçok kolaylık ile dolu ve kullanıcı dostu bir yapım.
Özgürlük elimizde
Kendi profilimizi ve ayarlarımızı yaptıktan sonra oyuna giriş yapıyor ve giriş paragrafında anlatılanları görmek üzere bizzat oynamaya başlıyoruz. İlk olarak babamızın nasihatlarını dinliyor ve ondan görev alıyoruz. Şöyle bir durum söz konusu; ana kasabamızda olduğu gibi gezeceğimiz kasabaların tümünde ana ve ara görevler var. Ana görevleri ilerleterek bir sonraki evreye geçiyor ve hikayeyi yürütüyoruz, ara görevleri yaparak ise daha çok deneyim, para ya da alet-edevatlar elde edebiliyoruz. Bunların dışında da bize inanılmaz bir özgürlük verilmiş ki bu özgürlüğü ne şekilde kullandığımız, senaryonun gidişatını ve karakter arasında geçen dialogları da birebir etkiliyor. İnsanlara hep yardım edip, onların iyiliklerini düşünerek hareket edersek, iyilik puanımız artıyor ve buna göre daha rahat iletişime girme şansına sahip oluyoruz. Bunun yanında, çevreye zarar vermek, olur olmaz saldırmak ya da rahatsız edici hareketlerde bulunduğumuz zamanlarda, büyük tepki çekiyoruz ve kötülük puanımız artıyor. Senaryo da işte bu durumlara göre değişmekte. Bunlar sadece görev zamanlarında geçerli değil, ortalıkta özgür biçimde gezerken de geçerli oluyor. Durduk yere bir eve girip birşey almak, insanlara lazım olan sandıkları parçalamak ya da rüşvet almak, bu gibi durumlardan bazıları. Tabii, bunların götürüsü olduğu gibi, getirisi de var. Sandıkları parçalayıp tepki topluyoruz ancak içlerinden kendimize yaralı bir sürü alet-edevat bulabiliyoruz.
Bir kadın ve bir erkek, civarda bulunan bir evin arkasında münasebetteler. Biz de yanlarına gidip onları basıyoruz, adam bize bunu karısına söylememiz için yalvarıyor ve hatta bunun için bize para verebileceğini söylüyor. Burada bizim karar mekanizmamızın devreye girmesi gerekiyor. İstersek parayı alıp, kolay yoldan harçlık elde edebiliriz ancak kötülük puanımız artacak, istersek de bu durumu parayı almayarak eşine anlatabilir ve böylece iyilik puanı kazanabiliriz. Zaten, çocukken ilk bölümdeki amacımız, birkaç iyilikte bulunup, her iyiliğin karşılığında babamızdan para almak ve paramız ile de kız kardeşimize doğum günü hediyesi almak. Tüm olaylar birbirleriyle bağlantılı ve ana hikayenin çözümüne ulaşmak için izleyebileceğimiz yol da tamamen bize bırakılıyor. Bu gerçekten de harika birşey.
Köyümüz yakılıp yıkıldıktan sonra, Guild of Heroes’a gidiyoruz. Bu ilk iki bölüm tamamen alıştırma ve kontrolleri öğrenme amaçlı. Bir yandan hikayeye devam edilmesi ve aynı zamanda alıştırma görevleri ile kontrollerin öğretilmesi son derece güzel ve üstelik daha akılda kalıcı oluyor. Zaten bir süre sonra da rahatça alışıp istediğimiz hareketi istediğimiz zamanda gerçekleştirebiliyoruz. Guild of Heroes’a geldikten sonra yakın mesafe, uzak mesafe ve büyü dövüşleri hakkında alıştırmalara tabii tutuluyoruz. Yakın dövüşü kılıçla, uzak mesafeyi okla çalışıyoruz, büyü dövüşü olarak da yıldırım saldırı ile eğitiliyoruz. Tabii, oyun ilerledikçe karşımıza alabileceğimiz ya da bulabileceğimiz envai çeşit silah, alet-edevat, iksir ve zırh gibi objeler olacak. Dolaylı bir Diablo mantığı da söz konusu. Kafa, ayak, gövde gibi vücudumuzun çeşitli yerlerine giyebileceğimiz birçok zırh var, silahlar da birbirlerinden farklı özelliklere sahip oluyorlar ve buna göre karar veriyoruz.
Ticaret yapabileceğimiz NPC’ler var. Silahları, iksir ve aletleri onlardan temin edebiliyor, ya da başardığımız ara quest’lerin ardından hediye olarak alabiliyoruz. Bunun üzerine elimizde fazla bulunan diğer eşyaları da onlara satıp daha fazla para kazanabiliyoruz. Fable’ın en önemli özelliklerinden birisi, NPC’lerin öneminin oldukça büyük olması. Bize quest’leri vermenin yanında direkt olarak savaşlarımızda yardım da edebilecekler, ya da damarlarına bastığımız zaman ölümcül olabilecekler. Düşman olayına gelince, Guild of Heroes’dan da başarıyla mezun olduktan sonra artık bizim için gerçek ve ölümcül dövüşler başlayacak. Karşımıza, adamların yanında çeşitli yaratıklar da çıkabilecek. Alıştırma bölümünde yaptığımız gibi, onlara yakın, uzak dövüş ya da büyü ile saldırabileceğiz. Düşmanları öldürdükten sonra, üstlerinden yeşil toplar düşecek ve onları gidip almamız experience kazanmamız anlamına gelecek. Aslında Fable’da her yaptığımız aksiyonun bir puanı var. Dövüştükçe silah tekniğimiz daha da artacak ve experience kazandıkça level atlayacağız. Level atladıktan sonra yetenek puanları harcayarak yeni yetenekler kazanacak ve mevcut olanlara vereceğimiz puanlar ile arttırıp karakterimizi geliştirebileceğiz.
Hem savaş, hem yetiş
Bu yetenekler çeşitli başlıklar altında toplanmışlar. Fiziksel güçler, büyü güçleri gibi. Fiziksel güçlerin içerisinde isabetli saldırı, hızlı saldırı gibi özellikler de yer alıyor ve her birini zamanla arttırabiliyoruz. Kontroller oldukça güzel bir şekilde alıştırılıyor ve bir yerden sonra tüm oyuna rahatça hakim olabiliyoruz. Tabii ki isteğimize göre tuş kombinasyonlarını değiştirebilmek mümkün ama oyunun varsayılan kontrolleri son derece rahat. Q ile kılıç, E ile okumuzu çekebiliyoruz. Sol Shift tuşunu kullanarak büyülerimizi kullanabiliyoruz. Space tuşu tuşmanlara kilitlenmeye yarıyor. Çevre ile etkileşimimizi ise TAB ile sağlıyoruz. Genel kararlarımızı ve saldırı / blok olaylarımızı da mouse tuşları ile hallediyoruz. Esc’ye basarak karakterimiz hakkında bilgi alabileceğimiz ve Inventory’mizi kontrol edebileceğimiz ekrana geliyoruz. Burada, üzerimizde bulunan iksirleri, silahları ve üzerimizdeki giysileri görebilir, buna göre çeşitli kararlar alabiliyoruz.
Fable’da karşımıza boss yaratıkları da çıkacak. Hoşuma giden şöyle bir özellik oldu. 3. bölüm civarlarında dev bir arı ile karşılaştım. Boss kategorisindeki bu yaratığı rahatça alt ettikten sonra ödül olarak elimizde bunun kafasını tutabiliyoruz. Daha sonra, gezeceğimiz kasabalarda elimizde bu arının kafasını tuttuğumuzu gösterek insanların dikkatlerini üzerimize çekebiliyor ve onların bizlere daha saygılı davranmalarını da sağlayabiliyoruz. Göründüğü gibi Fable, tamamen özgürlükçe ve her hareketin sonucunu gerçek zamanlı olarak görebileceğimiz bir yapım olarak karşımıza duruyor. Sağlık ve mana durumumuzu düzenlemek için çok çeşitli iksirler var. Etrafta bulunan yiyecekleri alarak ya da direkt olarak tüccarlarla iletişim kurarak, sağlık durumumuza katkıda bulunabiliyoruz. Tabii bunların dışında, kullanabileceğimiz iksirler de söz konusu. Manamızı ya da sağlık durumumuzu, iksir içerek düzeltebiliyoruz. Bunun yanında, öldükten sonra reenkarnasyon yaşayabileceğimiz bir iksir de bulunuyor. Elimizde ne kadar bu iksirden varsa, sağlığımız tükendikçe o kadar daha hayata tekrar dönebiliyoruz.
Arayüz de oldukça kullanışlı. Sağ üst köşede haritamız var ki M tuşuyla büyüyüp daha ayrıntılı hale gelebiliyor. Burada, yeşil noktalar ile yan quest alabileceğimiz NPC’ler görülebiliyor, ana quest’lerin yerleri de daha büyük bir işaret ile gösteriliyor. Buradan gitmek istediğimiz yerleri rahatça seçebiliyor ve buna göre yolumuzu belirleyebiliyoruz. Haritalar birçok NPC ile dolu olduğundan sadece görev verenler gösteriliyor. Sol alttaki çubukta elimizde tuttuğumuz eşyalara kısayollar atanmış durumda, ayrıca oyunun ilerleyen bölümlerinde NPC’ler ile daha samimi dialoglara girebilmek üzere, mimikler de kazanıyoruz ve onlar da bu kısayol çubuğunda yerlerini alıyorlar. Bu mimikler zaman zaman eğlencelik olsa da, bazı durumlarda insanların dikkatlerini çekmek için de kullanılabiliyorlar.
Quest’ler çeşitli olabiliyorlar. Bazen birisine bir yerden bir item’ı bulup getirmek, bir yerden birşeyler toplamak ya da saldırıya uğramış olan bir bölgeyi gidip saldırganlardan kurtarmak gibi. Yalnız, ilk başlarda verilen görevlerin hem öğretme, hem de kontrollere alışmak amaçlı olması son derece güzel. Ok kullanırken, mouse’un sağ tuşunu kullanarak birinci şahıs görünümüne geçebilir ve daha sonra scroll kullanarak zoom in / out yapabiliriz.
Seslendirmeler de iyi denilebilecek seviyede. Oyun için oldukça sağlam bir seslendirme çalışması yapılmış çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi olayların gidişatı bizim davranışlarımıza göre değişiyor ve bunun için de yüklü bir text’in oyuna kayıtlı olması gerekiyor. Yapımcılar bu konu üzerinde oldukça durmuşlar ve ortaya iyi bir sonuç çıkmış. Bunların yanında, normal etrafta dolaşırken NPC’ler kendi işlerine bakıyorlar, kendi hayatlarını sürdürmekteler, buna paralel olarak da kendi aralarında konuşmalar gerçekleştiriyor, bize laf atıyor ve bizim mimiklerimize karşılıklar veriyorlar. Ses ile birlikte, NPC yapay zekasının da gayet iyi olduğunu söyleyebiliyoruz. Arada kulağımıza gelen müzikleri de dinlemek hoş oluyor. Gayet melodik ve yeri geldiği zaman gaza getirici türden oluyorlar.
Gerçekten mükemmel
Fable: The Lost Chapters, kesinlikle PC’de parlayacak olan incilerden bir tanesi. Bu kadar özgür bir oynanışın, son derece sağlam kurgulanması muhteşem. Sonuca istediğimiz gibi ulaşabilir, ister iyi istersek de kötü insan olabiliriz. Ana hikayeyi ilerletmenin yanında kendimizi geliştirmek ve kendi hayatımızı da devam ettirmek zorundayız. Bu kadar çok öğeyi, ayrıntılı ve başarılı biçimde bir arada bulundurmak, her yiğidin harcı olmasa gerek ve Fable bu konuda bizden kocaman bir “Aferin!” alıyor. İnsanları Xbox almaya sevk eden bir yapımın PC’lerde de aynı başarıyı göstermesi gayet hoş. Kesinlikle alınması ve oynanması gerekiyor, çünkü içinde bulunan ayrıntılar, hikayenin işlenişi ve karşımıza çıkacak onca NPC’nin bizim hareketlerimizle paralel olarak oyuna etki etmesi süper. Her ayrıntısı mutlaka görülmeli. | |
| | | blacklord
Mesaj Sayısı : 180 Yaş : 32 Kayıt tarihi : 12/08/08
| Konu: Geri: Oyun Tanıtımları! Ptsi Ağus. 18, 2008 2:56 pm | |
| Sistem Gereksinimleri
450 Mhz işlemci
128 MB RAM
1228 MB HDD
Ge-Force ekran kartı
____________________________________________________
Bir yer düşünün ki komple şekerleme ve çikolatadan meydana gelmiş olsun. Her tarafını yiyebiliyor olun ve içeride sınırsız eğlencenin gırla gittiğini varsayın. Böyle bir yerde bulunmanın hem yararları hem de zararları var. Öncelikle, eğer çikolatayı çok seviyorsanız, bu mekanda kendinizi cennete gelmiş gibi hissedebilirsiniz. Hiç durmadan çikolata yer, şekerlemeler ile vaktinizi geçirirsiniz. Süper eğlenceli. Ancak, işin esprili bir tarafı daha var. Fazla şekerleme diş çürütür, fazla çikolata da alerji yapar, sonra da geldiğiniz bu çikolata diyarından apar topar uzaklaşmak zorunda kalırsınız.
Peçete ister misiniz?
Oyun – film ikilemesine katılan yeni bir yapım da Charlie and the Chocolate Factory. 12 Ağustos’ta vizyona girmiş olan filmdeki hikaye genel olarak şu şekilde işleniyor; Willy Wonka, sahibi olduğu çikolata fabrikası için bir veliaht arayışına girmiştir. Bunun için de bilet aracılığıyla seçtiği 5 çocuğu çikolata fabrikasına davet eder. Bu çocuklar arasında, maddi durumu pek de iyi olmayan Charlie de bulunmaktadır. Kendisi, bir çikolatayı bile zor bulurken, kendisini bu enteresan çikolata fabrikasında bulmuştur. 5 arkadaşın fabrikaya gelmesiyle birlikte, değişik olaylar silsilesi başlar. Filmdeki Willy Wonka rolünü ise, çok tanıdık bir isim canlandırmaktadır; Johnny Depp.
Genel olarak oyunumuz da bu doğrultuda ilerlemektedir. Ancak şunu da belirtmekte fayda var, filmi izlemeye gidenler çikolata severler filmi ağızlarının suları aka aka izleyeceklerdir. Bu kadar çikolatalı bir filmi izlemek aslında çok da kolay olmasa gerek. Charlie and the Chocolate Factory’de, ufak kahramanımız Charlie’yi kontrol ediyoruz. Küçük yaştaki oyuncular hedef alınarak hazırlanmış olan oyunumuzun puanlamasını da buna göre yaptık. Kıdemli oyuncularımız, denemek için alıp da umduklarından daha yüksek bir puanla karşılaştıklarında, aslında puanlamayı çocuk oyunu kriterine göre yaptığımızı bilmelerinde fayda var.
Aslında tüm herşey, hikayeyi mini oyunlar ile ilerletmek üzerine kurulu. Devamlı ilerliyor, karşımıza çıkan her türlü durumu mini oyunlar ve yer yer mantık kullanarak geçmeye çalışıyoruz ancak mantık dediğimiz zaman karşımızda öyle çok komplike bulmacalar falan bulunmayacak. Bunlar, ufak yaştaki oyuncuların da zevkle ve sıkılmadan çözebilecekleri şekilde geliştirilmişler. Ana menüde, çok fazla ayar yapmamızı gerektiren bir durum söz konusu değil. İstersek, açtığımız video’ları seyredebilir, bazı mini oyunları direkt ana menüden ulaşarak oynayabiliriz. Tabi, sağ alt kısımdaki “Play” butonumuza basarak hikayeyi direkt olarak oynamaya başlayabiliriz.
Şeker, çikolata; afiyet olsun bana!
Çocuklara yönelik bir yapım olduğundan dolayı, grafikler konusunda çok fazla uğraş verilmemiş. Karakter modellemeleri ve çevre detayları çok da güzel gözükmüyor ancak hiç oynanmayacak gibi de değiller. En büyük avantajlarımızdan birisi, oyunun rahat kontrolü. Mouse tıklamalarından başka birşey kullanmıyoruz, zaten klavye kombinasyonları gerektirecek durumlarla da karşılaşmıyoruz. Fabrikanın kapısının önünde başlıyor, herkese tek tek tıklayıp konuştuktan sonra içeri giriyor ve maceramıza başlıyoruz. Maceramız aslında bölüm bölüm tasarlanmış, her bölümün genel bir amacı var ve bu amaçları yerine getirebilmek için çeşitli mini oyunlar oynuyoruz. Bu oyunlar genel olarak zamanlama, refleks, dikkat ve hız isteyen türden olabiliyorlar. İlk girdikten sonra, Willy Wonka bizden kayıp 5 şekeri bulmamızı istiyor. Başta bunları araştırıyoruz, ayrıca etrafta etkileşime girilebilecek diğer çevre öğelerine tıklayıp ufak tefek ekstra şekerlemeleri toplayabiliyoruz. Bu şekerlemeleri, oyunun sonuna kadar toplamaya devam edeceğiz. Her bölümün sonunda, topladığımız değişik türdeki şekerlemelerin sayısına istatistiksel olarak ulaşabilecek, bunun sayesinde oyunumuzla ilgili bonus materyalleri açma şansına sahip olacağız.
Mini oyun ve bulmacalara birkaç örnek daha vermek gerekirse; bir tanesinde birçok adamın bulunduğu bir kayıkta ilerliyoruz. Adamlar belirli sıralarla ayağa kalkıp müzik veriyorlar, biz de bu ayağa kalkma sırasını aklımızda tutup daha sonra aynı sıra ile kendimiz tekrar etmeye çalışıyoruz. Diğer bir tanesi ve oyun içerisinde karşımıza birkaç kez çıkacak olan labirent olayı. Bir labirent, 4 koridora ayrılmış ve her koridorda da kilitli üç kapı var. Biz koridorları dolaşarak, civarda bulunan bir işçiyi bulup ona tıklıyoruz. Ufak bir pencere açılıyor ve burada karşımıza saniyelik mini oyunlar çıkıyor.
Zamanında birşeyi alma, 10 saniyelik tilt, zamanında çikolatalara krem şanti atma, ya da bir dondurmayı bozmadan diğer tarafa taşıma gibi, şekerleme temalı birçok ve kısacık mini bulmacayı çözüyoruz. Başarı oranımıza göre, işçiden bir anahtar alıyoruz. Bu labirentlerden kurtulmak için 4 işçiyi bulmalı ve bize oynattığı mini oyunlarda başarı sağlayarak 4 anahtar bulmalıyız. Bu anahtarları bulduktan sonra da işimiz bitmiyor ve koridorları gezerek çıkmamızı sağlayacak olan kapıyı da bulmaya çalışıyoruz. Yani aslında oyun içinde mini oyun olayına girilmiş ve bence çok da zevkli olmuş. Mini oyunlar kendilerini bir süre sonra tekrar ediyor olsa da, arada yine orjinal birkaç tane çıkıyor ve sayıları da oldukça fazla, üstelik kimilerinin seviyesi de giderek artıyor.
Bulmacalar genelde dikkat ve akılda tutma olayına daha çok eğilmişler. Bazı mini oyunlarda ise ne olduğunu anlamadan reflekslerimizi kullanmamız gerekebiliyor. Bunları yaparken kontrolün çok rahat olması ve sadece mouse’u kullanıyor olmamız da bize kolaylık sağlıyor. Mini oyunlar kendilerini tekrar etse de, açıkçası ben pek şikayet etmedim ve oldukça zevkli olduklarını düşünüp devam ettim. Zaten bunların sonucunda bir yandan hikayenin devamını da getiriyoruz, bu da oyuna ayrı bir güzellik katıyor.
Ses ve müzikler de oldukça iyi hazırlanmışlar. Özellike müzikler, ufak yaştaki oyuncularımızı havaya sokacak bir atmosferde yaratılmışlar. Sesler de gayet temiz, oyun değişik ses efektleriyle kulağa daha hoş gelen bir hale getirilmiş.
Ağzının kenarında bir parça kalmış
Yazının başlarında da belirttiğimiz gibi, alıp da oynayan kıdemli oyuncular, Charlie and the Chocolate Factory’yi pek takmayabilir ve hatta verilen puana tepki gösterebilirler ancak dediğimiz gibi yapımı çocuk kategorisinde incelediğimiz ve incelemeyi onların gözünden bakıp yaptığımız için, bizce çok düşük bir puanı haketmiyor. Mini oyunlar ile uğraşmak zevkli, hatta birçok sıkı aksiyon oyunundan sonra bu gibi yapımlara biraz olsun zaman ayırmak, bana göre çok da iyi bir fikir. | |
| | | blacklord
Mesaj Sayısı : 180 Yaş : 32 Kayıt tarihi : 12/08/08
| Konu: Geri: Oyun Tanıtımları! Ptsi Ağus. 18, 2008 2:56 pm | |
| Sistem Gereksinimleri
1.5 GHz ve üstü işlemci
256 MB RAM
360 MB boş harddisk alanı
64 MB'lık DirectX 9.0c destekli ekran kartı.
__________________________________________________
Hani elinde gitarı, sakince girdiği bardan hafif tebessüm ile çıkan, sırtını döndüğü binanın patlayışına aldırmadan yürüyüşüne devam eden kahramanların başrolünü oynadığı Meksika aksiyon filmleri vardır ya… Hani yeraltı dünyasının acımasız kurallarını sunan, uyuşturucu babalarının bir işaretle insanların hayatlarına son verdiklerini, Güney Amerika lolitaları ile günlerini gün ettiklerini izlediğimiz filmler… Hani yaptığı akıl almaz hareketlere tek seferde onlarca kişiyi mermi yağmuruna tutan, bulunduğu yerde cam çerçeve ne varsa yerle bir eden kahramanların olduğu Robert Rodriguez filmleri… İşte, oyun dünyasının bu güne kadar hep es geçtiği o ünlü Meksika usulü aksiyon filmlerinin atmosferini, çılgın aksiyonunu artık yaşamız mümkün. Total Overdose, son dönemlerde gördüğümüz en hızlı, en hareketli, en çılgın ve en renkli oyunu monitörlerimize taşıyor.
Are you in Hombre?
Kanun koruyucuların girmekten çekindikleri, silah seslerinin eksik olmadığı çılgın Meksika sokaklarına hoş geldiniz. GTA (Grand Theft Auto) tarzı oyun haritası, Max Payne tarzı aksiyonun, enteresan kombo hareketler ile buluştuğu Total Overdose’da, hesabı sorulacak onlarca düşman, havaya uçurulacak sayısız bina ve eşsiz müzikler eşliğinde yaşanacak onlarca araç takip sahnesi bizleri bekliyor.
Aksiyonun ön plana çıktığı hemen her oyunda olduğu gibi gayet sıradan bir hikaye ile karşılaşıyoruz Total Overdose’da. Belindeki silahı iyi kullananın sözünün geçtiği bir dünya’da, kanun adına çalışmanın ne derece mantıklı olduğunu ispatlayan ilk video ile bizi karşılayan oyunda Ramiro Cruz isimli bir karakteri canlandırıyoruz. İzlediğimiz videoda yaman bir ajan olan babamız kötü bir olaya kurban gidiyor. Kazanın ardında kalan iki erkek kardeşden Tommy, sıradan bir polis memuru olarak babasının intikamını almaya çalışıyor ancak başarılı olamıyor. Geriye tek bir seçenek kalıyor; kanunla uzaktan yakından işi olmayan, Tommy’nin “yaramaz” ikiz kardeşi Ramiro Cruz’a işi teslim etmek...
Aksiyon başlıyor!
Kontrolü ele alıp oyuna ilk bakışı attığımızda GTA benzeri bir arabirim ile karşılaşıyoruz. Total Overdose, genel yapı itibarıyla GTA’ya benzese de aslında özgürlük açısından daha sınırlı ve “suç simülasyonu” olmaktan çok, bol hareketli bir aksiyon oyunu. İstediğimiz gibi haritalarda turlamaktan ziyade, bir görevden başka göreve odaklanıyor, bölümleri tamamlamaya çalışıyoruz. Asıl amacımız olan babamızın intikamını almak için tam 18 bölüm boyunca Los Toros’dan Meksika çöllerine kadar pek çok mekânda uğraş vermemiz gerekiyor. Her bölümü tamamlamak için ise çeşitli görevler ediniyoruz. Karşımıza çıkanı lime lime edip, görev gereğini tamamlamaya çalışıyoruz.
Herşey son derece sıradan gözüküyor olabilir, ancak Total Overdose’u türünün benzerlerinden ayıran en büyük özelliği bol kombo hareketi sunması ve hemen her an neden olduğunu anlayamadan kazanacağımız bonuslar içermesi. GTA’da alıştığımız üzere karşılaştığımız her aracı elimize geçirebiliyoruz. Kullanabileceğimiz silah sayımız çok fazla olmasa da yapabileceğimiz özel hareketler ve Max Payne’den hatırladığımız oyunu kısa süreliğine yavaşlatan Bullet Time sayesinde çok eğlenceli bir oynanabilirlik sunuluyor.
Sadece silah yetmez!
Karakterimiz yeri geldiğinde onlarca düşmanla aynı anda kapışabileceği için son derece estetik hareketlere ve becerilere sahip. Eğer oyunun başındaki alıştırma bölümünü oynarsak tüm hikaye boyunca çok işimize yarayacak olan bu özel hareketleri bir kalemde öğrenebiliyoruz. Loco Moves ismi verilen bu hareketleri kısaca anlatalım:
Golden Gun: Uzak mesafeden düşmanlarınızı sadece bir vuruşta öldürme ihtiyacı duyduğunuzda en büyük yardımcınız olacak bu hareket sayesinde nişan aldığınız her karakteri sadece tek vuruşta yere seriyorsunuz. Toplam dört atış hakkı sunun Golden Gun, elbette bölüm sonu bosslarında işe yaramıyor.
Tornado: Etrafınız düşmanlarla çevrili. Hangi birini vursam, diye kafanız karışıyor. Yapılacak tek bir şey var; Tornado. Bu gücü aktif ettiğimiz zaman karakterimiz elindeki makinelinin tetiğine olanca gücüyle basılyor ve havaya zıplayıp, kendi ekseni etrafında 360 derece dönüyor. İşlem tamamlandığında ise dört bir yanımız kısa yoldan cehenneme gitmiş düşman cesetleri ile dolmuş oluyor.
El Toro: İyi bir katil silahı ile başarılı olduğu kadar kafasını da kullanmalıdır öyle değil mi? Bu enteresan gücümüzü aktif ettiğimiz zaman kızgın bir boğa gibi düşmanların üzerlerine koşuyoruz ve kaşmıza çıkana kafa atarak yere seriyoruz. Düşmanları alt etmek için üzerilerine koşmamız yeterli!
El Mariachi: Elinde gitar çantası ile dolaşıp korku salmak bu olmalı. Aksiyon oyunlarında vazgeçemediğimiz silahlardan Minigun’ın gitar versiyonu olan bu silah ile karşımıza çıkana adeta mermi kusuyoruz. Kısa süre içinde sayısız düşmanı yere sermek mümkün.
Mysterioso: Eğer düşman sayısı çok fazla ise yanınızda bir koruma ile dolaşmak hiç fena olmaz değil mi? İşte size Meksika’nın ünlü güreşçisi Mysterioso. Siz hedefi gösterin kızgın Mysterioso hemen ortadan kaldırsın. Bu güç sayesinde yanımızda kısa süreliğine bir koruma ediniyoruz ve adamımız hedefi gösterdiğimiz düşmanı tek vuruşta yere seriyor.
Exploding Pinata: Meksika bahar şenliklerinde içi şeker dolu oyuncakları bilir misiniz? İşte karakterimiz Ramiro Cruz’da zor durumda kaldığında düşmanlarına bu oyuncaktan fırlatıyor, ancak oyuncağın içi şeker değil bomba dolu! Bu bombayı düşmana fırlattığımızda hemen uzaklaşmalı ve çevreye uçuşan insan parçacıklarını izlemeliyiz.
Sombrero of Death: Tıpkı Mysterioso kabiliyetindeki gibi yanımıza bir koruma çağırıyoruz, ancak bu koruma ilki gibi güreşçi değil iskelet kıyafetli yaman bir silahşör. Düşmanlarına mini roket atan ve onları parçalarına ayıran bu arkadaşımız da oyunda sıkça başvuracağımız dostlarımızdan.
Bu özel güçlere ilaveten bir de oyunda hayat gücümüzün sıfırlanması durumunda baş vuracağımız “rewind” yani geri sarma kabiliyetimiz var. Bu güç sayesinde tıpkı modern Prince of Persia oyunlarında olduğu gibi ölmeden hemen evvelki olayları geriye sararak kurtulabiliyor veya kolayca geçmemiz gereken yerde hata yapmışsak başa sarıp tekrar deneyebiliyoruz.
Bonusu en bol aksiyon oyunu
Bu kadar çeşitli özel hareketlere sahip olan karakterimiz düşmanlarıyla kolayca kapışabiliyor. “Peki bu kadar gücü nasıl elde ediyoruz?” diye sorarsanız, cevabı basit; bol bol düşman öldürerek. Total Overdose, hareketli oyun yapısını bol bol bonus ve kombo hareketlerle süslemiş durumda. Yeni bir güç kazanmak için mutlaka seri bir biçimde düşman öldürmeli ve kombo vuruşlar yapmalıyız. Oyunumuzda her bir düşmanı öldürdüğümüzde mini harita üzerinde bir geri sayım oluyor. Eğer geri sayım bitmeden bir başka düşmanı öldürürsek sayım başa alınıyor ve tekrar geriye doğru sayılıyor. Üst üste düşman öldürdükçe de ödül kazanıyoruz. Mesela 10 öldürüşte bir özel güç ya da rewind kabiliyeti gibi pek çok bonusa sahip oluyoruz.
Total Overdose ismi gibi adrenalin yüklemesi yapan, son derece hareketli bir oyun. Karşımıza genelde sayıca çok üstün düşmanlar çıktığından sürekli hareket halinde oluyor ve sağ sola atlıyoruz. Max Payne’de olduğu gibi zamanı yavaşlatarak sağa sola ateş edebildiğimiz gibi aksiyon filmlerini aratmayacak sahneleri yaşayabiliyoruz. Mesela aracımızı hızlıca sürüp bir yere çarpma ve dolayısıyla mekânı patlatmamız gerektiğinde son sürat gidip son anda araçtan atlamamız gerekiyor. Fakat bu hareketi GTA’daki gibi sadece bir tuşla yapıp bırakmıyoruz. Önce aracımız ile süratli giderken mouse’un sağ tuşuna basıp kapıyı açıyor, daha sonra ise sol tuşa basıp dışarı fırlıyoruz. Daha gerçekçi ve daha fazla seçenek sunan bu hareket sayesinde istersek son sürat düşman üzerine aracı sürüp daha sonra da bir anda araçtan atlayıp havadayken düşmanlara ateş ederek yere sermemiz mümkün.
Kendine hakim olmak
Bu kadar çok hareketi ve aksiyonu içinde barındıran bir oyunun kontrolleri de elbette ilk dikkat edilmesi gereken nokta. Total Overdose gayet anlaşılabilir ve basit bir kontrol sistemi sunsa da ilk başta herşeye alışmak mümkün değil. Karakterinize tam anlamıyla hakim olmak için kendinize biraz zaman tanımalısınız. Oynanış tipik üçüncül kişi görünüşlü aksiyon oyunları gibi ve mouse ile kolayca nişan almak mümkün. Fakat sadece nişan almakla değil aynı zamanda tıpkı modern Prince of Persia oyunlarında olduğu gibi duvarlardan zıplamak, havada taklalar atmak gibi hareketler de yapabileceklerimiz dahilinde. Mesela karşınızda dikilmiş 5-6 düşmanı alt etmek için hemen yanınızda duran duvara atlayıp, oradan kuvvet alarak normalde yükselemeyeceğimiz kadar yükseğe çıktıktan sonra bir taklalar atarken düşmanları mermi yağmuruna tutmak mümkün.
İlginç akrobatik hareketlerin haricinde düşmanlarımızı kafasından tek kurşunda indirmemiz de imkânlarımız dahilinde. Alışması zaman alan ve seri biçimde yapılması zor olan headshot vuruşunu yapabilmek için öncelikle bir düşmana nişan alıp mouse’un sağ tuşuna basmalıyız. Önce büyük kırmızı çember halinde çıkan nişan noktamız küçülüp, tam düşmanın kafasında küçük sarı obje halini aldığı anda sol tuşa bası ateş etmemiz halinde tek vuruşta düşmanı yere seriyoruz. Hem kısa yoldan öldürmüş hem de fazladan bonus puanı almış oluyoruz. İstersek bu haketeki düşmana doğru koşarken bullet time moduna geçerek de yapabiliyoruz. Üstelik bu şekilde yapmak bize artı bonus kazandırıyor, ancak çok da kolay değil.
Aksiyonun dozunu ayarlamak
Total Overdose’un senaryosu bölümlere, bölümler de görevlere ayrılmış durumda. Görevlerin hepsi ana senaryoyu etkilemediğinden istemediklerimizi ya da yerlerini bulamadığımız görevleri yapmamamız olası. Genelde daha fazla bonus, daha fazla puan kazanmak için yapmak isteyeceğimiz ara görevler ise birbirini tekrar eden yapıda. Hatta ara menüye girip istediğimiz görevi seçerek hiç araç sürmeden otomatik olarak görevin yapılacağı mekâna ulaşmak mümkün. Yine istersek aynı görevi defalarca oynayıp daha fazla puan ve bonus da toplayabiliyoruz.
GTA benzeri hatira tasarımına ve arabirimine sahip olsa da Total Overdose’da, ana harita belirli bölümlere ayrılmış. Her bir bölgeye geçmek istediğimizde yolların sonunda bulunan logoya gitmeliyiz. Kısa yüklemenin ardından yeni mekâna girmiş bulunuyoruz. Şehir içi dolaşmamızı en aza indiren, menü içinde görev seçme imkânımızı bir kerana ittirecek tek sebep kaldırımlarda bulunan rampalar, aracımızı zıplatarak kazanacağımız bonuslar ve haritanın sağına soluna gizlenmiş olan diğer bonuslar. Her anı ve her noktası bonuslarla dolu olan oyunumuzda kimi özel güçleri de yine aynı şekilde sağda solda bulduğumuz bonuslar neticesinde topluyoruz.
Meksika’nın kötü yanları
Buraya kadar hep hareketliliğinden, eğlencesinden ve iyi yönlerinden bahsettiğimiz, Total Overdose’un takıldığı birkaç nokta mevcut. Bunların başında kontrol konusu geliyor. Evet oyunun kontrolleri her aksiyon oyununda olduğu gibi ancak kalabalık düşman gruplarına karşı tuşlara hakim olmak ve hatta havada perendeler atıp ateş etmek her zaman kolay olmuyor. İşin açıkçası oyunu bir süre oynadıktan sonra bu kadar çeşitli harekete ihtiyaç olmadığımızı da farkediyorsunuz. Aslında her önünüze çıkan düşmanı bullet time gücünü kullanıp ağır çekimde ateş ederek yere sermek gayet mümkün. Kimi zaman fazlasına gerek bile duymuyoruz.
En can sıkıcı noktalardan biri de araç kontrolleri. Eline geçen araçların hemen hemen hiçbirinde rahat bir kullanım yok hatta yaptığımız manevralar gerçek dışı tepkiler veriyor. El frenli dönüşler olsun ya da en basit manevrada dahi anlamsız araç hareketlerine şahito oluyoruz.
Eksi olarak görmemiz gereken bir diğer nokta da yapay zekâ’da karşımıza çıkıyor. Düşmanlarımız sağ olsunlar ya “gel beni öldür” diye bekliyor ya da üzerimize kamikaze dalışı yaparak kendi ölümlerini kolaylaştırıyorlar. Açık alan çatışmalarında özel güçlerimizin de yardımıyla kolayca toplu katliam yapabiliyoruz. Zaten oyunun geneli karşınıza çıkanı öldürmek üzerine kurulu olduğu için düşmanlar hiç bitip tükenmiyorlar. Tıpkı Serious Sam’de olduğu gibi akın akın üzerinize geliyorlar ve bir süre sonra durmadan düşman öldürmek sıkıcı olmaya başlıyor. Sokak ortasında yaptığımız çatışmalarada, yoldan giderken sorgusuz sualsiz öldürdüğümüz insanlara rağmen peşimize ne bir polis çıkıyor ne de saldıran birileri oluyor. Bu sebepten dolayı oyunun görevler haricindeki heyecanı biraz sönüyor.
Renkli Meksika sokakları
Total Overdose’un genel grafik yapısı ve renkleri cıvıl cıvıl. Animasyonlar başarılı olsa da genel grafik düzeyi beklenenin altında. Oyunun tamamına yayılmış olan arcade havası hem grafiklerde, hem animasyonlarda, hem de oynanabilirlikte kendini belli ediyor. Oyun içi grafiklerle yapılmış ara videoların görünüşüne çok başarılı demek mümkün değil. Üstelik GTA gibi devasa boyutta haritaları içermediğinden ve tek seferde hafızaya yüklemediğinden daha yüksek seviyede grafik beklemek hakkımız olsa gerek. Oyunun fizik motorunda da ciddi problemler var. Ölen düşmanlar saçma nedenlerle havada kalabiliyor, yürürken başka birine çarpıp ölebiliyor ya da duvarların içine geçip orada kalabiliyorlar.
Bence oyunun bol aksiyon içermesi, oldukça hareketli ve eğlenceli olmasının yanında atmosferi tamamlayan en güzel özelliği sesleri ve müzikleri. Uzun zamandır bu kadar kaliteli ve bu kadar oyun ile birebir uyumlu müzik listesine rast gelmemiştim. Açıkçası Total Overdose’u uzun süre sırf müzikleri için oynadım diyebilirim. Bu kadar güzel müziklere bir de profesyonel isimlerin seslendirmeleri de katılınca; oyunun en güçlü yanı kulaklarımıza hitap etmesi oluyor.
Herkes oynasın!
Günümüz aksiyon ve FPS oyunlarıyla kıyasladığımız zaman Total Overdose gayet makul sistemlerde bile çalışma başarısı gösteriyor. Oyunun minimum sistem ihtiyacı olan 1.5 GHz işlemci ve 256 MB RAM artık her oyuncunun sahip olduğu bir konfigürasyon olduğundan sorunsuzca oyunu oynamak mümkün. Biraz daha yüksek konfigürasyonlarda ise grafik kalitesini ve çözünürlüğü maksimuma getirip rahatça oynabiliyoruz.
Sonuç olarak Total Overdose tam bir eğlence şöleni. Oyunun her anında aksiyona doyuyor ve sürekli hareket halinde oluyoruz. Karşımıza sürekli bitmek tükenmek bilmeyen düşman ordusu geliyor ve bizde hiç durman düşmanlarımıza kurşun kusuyoruz. Oldukça estetik hareketlerle süslenmiş oyun yapısına rağmen, bir süre sonra artık monoton ilerlemeye başlayabiliyor olsa da ciddi grafik ve animasyon hatalarına rağmen her aksiyon severin mutlaka alıp denemesi gereken bir oyun olarak görüyorum. | |
| | | blacklord
Mesaj Sayısı : 180 Yaş : 32 Kayıt tarihi : 12/08/08
| Konu: Geri: Oyun Tanıtımları! Ptsi Ağus. 18, 2008 2:56 pm | |
| Sistem Gereksinimleri
Pentium III 1.2 GHz ve üstü işlemci
GeForce2/ATI 7500 üstü en az 64MB'lık ekran kartı
256MB RAM
3 GB boş harddisk alanı
________________________________________________
Çocukluğunu Marvel çizgi romanları ile geçirmiş biri olarak en sevdiğim hikâye hep X-Men olmuştur. Neden olmasın? Diğer tüm hikâyelerde bir ya da birkaç özel güçlere sahip kahraman olur ve tüm suçları, tüm problemleri o aşar. Oysaki X-Men, içinde iyi ve kötü onlarca, hatta yüzlerce özel kahraman içerir. Temelde hep aynı kahramanlara odaklansa da düzinelerce hikâyenin bir araya gelip oluşturamayacağı kadar kahraman barındırır içinde.
Çizgi romanların film olma eğilimine girdiği yıllarda yine en çok merak ettiğim hikâye olan X-Men’in her iki filmini de çok büyük iştahla izlemiş, büyük keyif almıştım. X-Men’in oyun versiyonları konusunda ise nedense hep hayal kırıklığı yaşamıştım. Ezelden beri çok kahramanlı hikâyelere “Kahramanları Dövüştürmece” oyunları yapan yapımcılara çok ver yansın etmişimdir.
Nihayet X-Men adına yaraşır bir oyun
Orijinal hikâyesinde bile hep takım bazlı ilerleyen senaryoya gerçek anlamda ayak uydurabilen ilk X-Men oyunu geçtiğimiz senin sonbaharında geldi. Sadece konsollara çıkartılan X-Men: Legends tarifi yerinde ise X-Men efsanesi yakışan bir oyundu. Yıllarca oynadığım, adına hiç yakışmayan X-Men oyunlarından sonra böyle bir yapımla karşılaşmak beni çok memnun etmişti. Çizgi film grafikleri bol hareketli ve takım bazlı oyun yapısı ile gerçekten sağlam bir oynanabilirlik sunmuştu.
Geçtiğimiz senenin sonlarına doğru çıkan X-Men: Legends’in devamı niteliğindeki X-Men: Legends II: Rise of Apocalypse duyurulduğunda konsolunu satmış biri olarak büyük üzüntüye kapılmıştım. Neyse ki Activision, oyunu PC için de çıkaracağını duyurdu ve yüreğime su serpti. Tarihler tıpkı geçen sene gibi eylül ayının sonlarını gösterdiğinde Raven Software tarafından hazırlanan X-Men Legends: Rise of Apocalypse raflarda yerini aldı.
Gizemli macera başlıyor
3 CD’den oluşan X-Men Legends: Rise of Apocalypse kurulumun ardından güzel bir video ile karşılıyor bizleri. Magneto ve yanındaki iki koruması Mystique ile Sabertooth ortalığın tozunu kaldırarak ilerliyorlar. Karşılarında ne demir kapılar ne de kurşun yağdıran askerler dayanıyor. Son kapıya geldiklerinde ise tanıdık yüzler ile karşılaşıyoruz: Wolverine, Cyclops ve Storm… Tam yaygara kopacak diye düşünürken birbirlerinin düşmanı olan bu iki grubun bu sefer tek amaç uğruna ilerlediklerini görüyoruz. X-Men serilerinde ara sıra görmeye alıştığımız bu “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı üzerine kurulu geçici dostlukları bilsek de her an tetikte durmayı yeğliyoruz. Sonunda Profesör Xavier’ın tutsak olduğu odaya ulaşılıyor ve video’nun ana fikrini öğrenmiş oluyoruz. Profesör’ü güvenli bir yere aldıktan sonra iş, bu aşırı güvenlikli binadan çıkmaya kalıyor ve artık kontrolü ele geçirme vaktimizin geldiğini anlıyoruz.
Kontrolü ele alalım
Kontrol bize geçtiğinde dört kahramanımız emirlerimizi bekliyor: Magneto, Cyclops, Wolverine ve Storm. Oyun boyunca sürekli 4 karakter ile ilerleme hakkımız var ve bu karakterlerden mutlaka birini kontrol edebiliyoruz. Diğer üç kişi bizi takip ediyorlar. Eğer savaşmamız gerekirse onlar da kendi yapay zekâ sistemlerine göre bize yardım ediyorlar.
Asıl olarak konsola adapte edilmiş bir oyunun PC’de oynanması her zaman sorun olmuştur. Oysaki X-Men Legends II: Rise of Apocalypse’de son derece rahat bir kontrol sistemi var. Ekrandaki 4 karakterimizden hangi birine geçiş yapacağımızı klavyedeki yön tuşları ile, karakter hareketlerini ise W, A, S, D tuşları ya da mouse tıklaması ile yapabiliyoruz. Hangisi rahatınıza giderse. Nümerik tuşlar ile vuruşları gerçekleştiriyor, özel güçlerimizi kullanmak için 5’e basılı tutarken diğer tuşa basıyoruz. Kolayca öğrenebilinen, çok rahat bir kontrol sistemi var oyunun. Kısa sürede adapte olmak mümkün.
X-Men: Legends’i oynamayanlar ve işin mantığını bilmeyenler için hemen açıklayalım. Oyunumuz sürekli karşımıza çıkan düşmanları öldürmek üzerine kurulu aksiyon ve RPG karışımı. Çok seri biçimde ve dövüşümüzü kombolarla süsleyerek öldürdüğümüz düşmanlardan düzenli olarak deneyim puanları topluyoruz. Ölen düşmanlar ise gerilerinde bol bol eşya, materyal ve benzeri şeyler bırakıyorlar. Topladığımız her eşya veya materyalin ardından karakter panellerine girip ayar yapmak istemiyorsak bilgisayara her şeyi otomatik olarak yapmasını söyleyebiliyoruz. Böylece aksiyon dolu maceramız içinde vakit kaybetmeden tüm kıyafetleri en verimli kullanacak olan kahramana otomatik olarak dağıtılıyor. Kıyafetlerin otomatik olarak giyilmesi gibi level atlamamız durumunda verilecek kabiliyet puanlarını da bilgisayara otomatik verdirebiliyoruz.
Topladığımız eşyalar sadece düşmanlardan değil çevredeki cisimlerin içlerinden de çıkabiliyor. Oyunumuzda gördüğümüz hemen her obje kırılabilir durumda ve yine hemen hepsinde mutlaka bir şeyler çıkıyor. Elbette ilerleyen bölümlerde kimi sandıklar patlayıcı dolu olabiliyor ve fazla merak başımıza iş açabiliyor.
Grubumuzu bulmacalara göre kurmalıyız
Sürekli karşımıza çıkanı öldürmemiz gerekse de zaman zaman karşımıza aşmamız gereken bulmacalar çıkıyor. İşte bu durumlarda 4 kişilik grubumuzun içindeki elemanları iyi seçmemiz gerekiyor. Söz gelimi ulaşılamayacak kadar uzakta bir yere gitmemiz ve oraya elektromanyetik bir köprü yapmamız gerekiyorsa Jean Grey’in veya yolumuzun üzerinde yanmakta olan ve geçit vermeyen bir yığın varsa Iceman’in aramızda olması gerekmekte. Bu tip durumlar grup değişimi için en yakın save noktasına gitmemiz yeterli.
Seçebileceğimiz karakter sayısı ise oldukça fazla. Toplamda 16 karakteri seçebiliyor olsak da oyunun başında hepsi aktif değil. Eğer X-Men dünyasına uzaksanız ve hangi karakterin hangi güçlere sahip olduğundan bihaberseniz, oyun size gerekli bilgileri sürekli veriyor. Hatta karşınıza çıkan mini bulmacaların da çözümleri için sürekli ipuçları sunuluyor.
Genellikle grubun bir üyesi üzerine yoğunlaşacağınız için diğer karakterlerin siz savaşırken nasıl davranacağını karakter ayarları bölümünden düzenleyebiliyorsunuz. Agresiflik derecelerini ve özel güç kullanma sıklıklarını belirterek yanınızdakilerin savaş stillerini ayarlayabiliyor, istersen ön safhalarda savaşmalarını istersek de grup üyelerini iyileştirmelerini sağlayabiliyoruz.
Üç boyutlu dünyada çizgi grafikler
X-Men Legends II: Rise of Apocalypse grafiksel anlamda vasatın üzerinde bir görüntü çiziyor. Genel grafik yapısı günümüz oyunları ile kıyaslanacak kadar iyi değil. Kamera açısının da hiçbir zaman en iyi noktada olmadığını belirtmek gerek. Bol renkli efektler ile sıklıkla karşılaşıyoruz. Karakter modellemeleri oldukça detaysız olmasına rağmen çizgi film yapısı taşıdığından affedilebilir. Animasyonlar ise görselliğin en iyi not alan yönü. Çevre birimlerin zarar görmesi, bazı duvarların yıkılabiliyor olması ve yürürken aniden yerin çökmesi gibi durumlar grafiksel artıları oluşturuyor. Ara videolar ise gerçekten çok başarılı.
Ses ve müzik konusunda da tıpkı grafikler gibi vasatın biraz üzerinde. Orkestral müzikler güzel bir atmosfer oluşturuyor ve Patrick Steward Profesör Xavier’ı çok iyi seslendirmiş olsa da geriye kalan ses efektleri yeterince başarılı değiller. Sürekli dövüş halinde olmaktan ve sürekli bir şeyleri kırıp dökmekten aynı sesleri defalarca kez duymak zorunda kalıyoruz. Bu da bir süre sonra sıkıntı vermeye başlıyor.
X-Men Legends II: Rise of Apocalypse’de toplanacak binlerce obje, açılacak yüzlerce resim ve artwork var. Haritaların pek çok noktasında gizli olan bonuslar sayesinde ana menüde bulunan review seçeneğini aktif hale getirebiliyor, sayısı 100’ü bulan bonus materyalleri açabiliyoruz.
Sonuç olarak X-Men Legends II: Rise of Apocalypse, X-Men efsanesinin sürmesini sağlıyor. Hiç düşmeyen temposuyla, bol kahraman seçeneğiyle ve kolay kullanılabilir oluşuyla sadece benim gibi X-Men hayranlarının değil, tüm aksiyon RPG karışımı oyun severlerin ilgilenmesi gereken bir yapım... | |
| | | | Oyun Tanıtımları! | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |